Yanılgı, Aydınlanma ve Bedel: Oppenheimer
"They wont fear it until they understand it."
Yanılgı. Her insan için kaçınılmaz olan durum. Yine de, çoğumuz için bu yanılgıların sonucu yaklaşık 200 bin kişinin ölümüyle sonuçlanmıyor. Filmin odak noktasında olan Oppenheimer ise bu kadar büyük bir yanılgı yaşayan nadir insanlardan biri. Aslında filmin sorgulattığı konseptlerden ilki, Oppenheimer'ın her şeyin ortada olmasına rağmen yaşadığı yanılgı: Tarihin en büyük kitle imha silahını üretirken bu kadar çok masum insanın canına mal olacağını düşünmemek. Ancak sonuçları önceden bariz olan yanılgıların pek çoğu gibi, bu yanılgı da ortaya çıkacak olan sonuçları bilmemek ya da düşünmemekten değil, onlara göz yummaktan oluyor. Üstelik Oppenheimer daha gençken, benzer bir yanılgıya düşmesine rağmen elmanın yenmesini engelleyerek hatasından dönmeyi bilmişti. Atom bombasının yapımına liderlik ederken ise aslında başlarda bunun sonuçlarına göz yumması oldukça kolay, çünkü önemli bahaneleri var: Naziler. Film başlarda Oppenheimer ve diğer fizikçiler nasıl ikna olduysa, izleyicileri de aynı sebeplerle ikna etmeyi (belki de kandırmayı) başarıyor. Fakat Naziler ortadan kalktığında ve Oppenheimer odaya ''Hitler öldü." cümlesiyle girdiğinde, bu yanılgının ardındaki en haklı sebep aslında ortadan kalkmasına rağmen projeden vazgeçilemiyor. Çünkü artık işin ucunda şan, şöhret ve her şeyden önce 'başarı' var.
"And they won't understand it until they've used it."
Aydınlanma. Yanılgıların, yanılgı olduğu anlaşılması için önce bir aydınlanma yaşamak gerekiyor. Filmde ise yanılgı içindeki Oppenheimer ve fizikçilerin aydınlanmasını atom bombasının ortaya çıkardığı o devasa aydınlık bile sağlayamıyor. Başarının boyadığı gözlerle, hayatlarının belki de en mutlu anlarını yaşıyorlar. Dünyanın öbür ucundaki milyonlarca insan için hayatlarının en üzücü anlarına sebep olacaklarını bilmelerine rağmen, onların acı dolu çığlıklarına kulaklarını tıkayarak seviniyorlar. Ancak bu sevincin etkisi geçip, bombanın yarattığı tahribat kimsenin kulağını tıkayamayacağı kadar yüksek ses çıkarınca aydınlanma yaşanıyor. Ve o andan sonra, Oppenheimer tamamen farklı bir karaktere dönüşüyor. Yaşadığı vicdan azabı onu sadece kendisinin değil, diğer meslektaşlarının da bir daha benzer yanılgılara düşmemesi için elinden geleni yapmaya itiyor. Bu yüzden daha gelişmiş bombaların üretimini durdurmak için Amerikan başkanıyla görüşüyor, meslektaşlarını ikna etmeye çalışıyor. Bütün bunları yaparken edindiği yeni 'şöhret'i kullanıyor tabii ki. Fark etmediği durum ise, ona bu şöhreti verenler, yani ona bu bombayı yaptıranlar nasıl bombayı elinden alarak üzerinde söz sahibi olmasının önüne geçtiyse, sahip olduğu 'şöhret'i de elinden istedikleri zaman geri alabilirler. Ve alıyorlar da.
"Now I become Death, destroyer of the worlds."
Bedel. Tek bir yanılgının sonucunda o kadar çok bedel ödenebiliyor ki. Burada ödenen bütün bedelleri saymaktansa, filmdeki ilginç noktalardan birine odaklanmak daha değerli: Ödenen bedellerin benzerlikleri. Strauss'un Oppenheimer'ı sorgulatma süreci ve hatta bu sorgulama sonucunda onun ortaya çıkardığı işten tamamen koparılmasıyla, Strauss'un ilerleyen yıllarda tamamen benzer bir sorgulama sürecinden geçerek sonucunda hayatı boyunca hayalini kurduğu makama ulaşamaması. Üstelik film, bu paralellikleri diyalogların arasına serpiştirdiği, iki farklı olayda da yer yer kendini tekrar eden birebir aynı sözcüklerle yansıtıyor. Fakat filmde birbirine benzeyen iki farklı bedel daha var. Bu seferki benzerlikleri Einstein ile Oppenheimer paylaşıyor. Aslında yanılgının en büyük sebeplerinden biri olan 'başarı' arzusunun motivasyonlarından biri (filmde diyalog aralarında ufak bir anda bahsedildiği gibi) Einstein'ın ortaya çıkardığı fizik alanında artık kendisinin geride kaldığını ispatlamak. Ve aslında Strauss nasıl Oppenheimer'ın yıllarca ortaya koyduklarını elinden aldıktan sonra benzer bir süreç yaşayarak yıllardır hayalini kurduğu mevkiyi kaybettiyse; Oppenheimer da Einstein'ın artık geride kaldığı yanılgısına kapılarak kendince aynı alanda daha 'yenilikçi' bir yol açmasına rağmen gelecekteki sonu tıpkı Einstein gibi, kendi açtığı yolda artık herkesin onu geride kalmış olarak görmesiyle sonuçlanıyor. Ve bu, filmde Oppenheimer'ın ödediği en büyük bedel. Ne yaşadığı vicdan azabı, ne de vatan hainiyle yargılanma süreci. Ödediği en büyük bedel, hayatını adadığı alanda artık herkesin onu geride kalmış olarak görmesi. Sözde ona verilen yapmacık ödüllerle, onun adını kullanarak aslında kendilerini ödüllendirmesi. Ne de olsa hayatını ızdırap içinde kaybeden yüz binlerce masum insanın ödediği 'bedel' bu filmin konusu dahi değil.
"The man who moved the world."